Sunday, November 28, 2010

Failed Romanian Attempt to Manufacture Airliners: ROMBAC 1-11

ROMBAC 1-11 [WikiMedia image by Luc Willems]
Romania when led by Nicolae Ceauşescu attempted to manufacture British BAC 1-11 airliners in the late 1970s: it was hoped to manufacture up to 80 aircraft for the so called "third world countries" including the Rolls-Royce Spey engines. The aircraft was redesignated ROMBAC 1-11.

Interestingly, the Romanians invested heavily to manufacture western aircraft engines. The Romanian manufacturer Turbomecanica S.A. web site says:

"The best available manufacturing equipment was purchased, and licenses to manufacture and build Viper 633-41, Turmo IV C engines and PUMA helicopter gearboxes and rotorheads were obtained from Rolls-Royce, Turbomeca and Aerospatiale respectively. Due to the lack of reliable local sources for special components, accessories, and tooling, the facility was required to produce all this material on a self-sufficient basis, but at the expense of efficiency. The size of the company was gradually increased, to accommodate an estimated capacity of 4,400 employees....In 1980, a license was obtained ... from Rolls-Royce for the manufacture of the Spey 512-14 DW civil turbofan, powering the Romanian built variant of the BAC-111-500 airliner." [1]

When the Romanians selected the BAC 1-11 to licence built [2], it was a failure already: Boeing 737, McDonnell Douglas DC-9 and Fokker F-28 had dominated the market. The airliner proved to be noisy, underpowered and uneconomical.

"Between 1972-1982 only 35 1-11 were built...This [The last delivery] took place on 30 May 1984. A total of 235 aircraft had been delivered from Hurn and Weybridge." [3]

"There were two reasons why the production line was kept open [1972 onwards]...: first, BAC hoped that Rolls-Royce would develop a quieter and more powerful version of the Spey engine, making possible further One-Eleven developments; second, throughout the early part of the period Romania was negotiating to buy the entire One-Eleven programme and transfer production of the type to Bucharest." [4]

As the Rolls-Royce was recovering from the bankruptcy, it did not design quieter and more powerful versions of the Spey engine.  However, the Romanians insisted to manufacture the BAC 1-11!

"The first flight of a Rombac 1-11 YR-BRA took place on 18 September 1982. Production continued until the 9th and last ever new production 1-11 YR-BRI came off the line. It's first flight took place in April 1989. It was delivered to Romavia in 1991...2 further airframes remained incomplete in Romania." [5]

At the end, the Romanians procured airframe and engine licenses of a failed design and manufactured just 9 airliners without any export success! What a huge financial loss! George Friedman of STRATFOR wrote recently:

"Ceausescu decided to pay off the national debt. His reason seemed to flow from his foreign policy — he didn’t want Romania to be trapped by any country because of its debt — and he repaid it by selling to other countries nearly everything that was produced in Romania. This left Romania in staggering poverty; electricity and heat were occasional things, and even food was scarce in a country that had a lot of it. The Securitate, a domestic secret police whose efficiency and brutality were impressive, suppressed unrest. Nothing in Romania worked as well as the Securitate." [6]

In Europe Stage III noise abatement regulations took effect in March 2003 and effectively grounded the infamously noisy BAC 1-11 there, although it continues to fly like in very small numbers in other parts of the world:

"...as of November 2010 there are less than 10 aircraft still in service and many of these only fly occasionally." [7]

Finally, on 12 February  2010, the European Aviation Safety Agency revoked the Type Certificate for the BAC 1-11. [8]

I think the ROMBAC 1-11 disaster is a brilliant example of "irrational" industrialization attempt: nationalism and wishful thinking blind eyes. Simply procuring licenses by pouring money at the expense of lower life standards for the citizens is no substitute for decades long research and development work in many areas! The developed countries know very well the developing countries look for shortcuts and exploit it skillfully.

Final note: it looks like that as of 2009 all the ROMBAC 1-11's are retired.


[2] According to the Wikipedia article, the contract signed on 9 June 1979.
[4] Wikipedia article.


Sunday, November 14, 2010

Osmanlı Donanmasında Buhar ve Zırh Devrimi 1830-1876

Toplumsal Tarih dergisinin Haziran 2010 sayısının dosya konusu "Modernleşme Sürecinde Osmanlı Askeri Tarihi". Bence makalelerden Emir Yener'a ait "Osmanlı Donanmasında Buhar ve Zırh Devrimi 1830-1876"* ilginç bir yazı. Makale yazarın yüksek lisans tezi esas alınarak kurgulanmış: Iron Ships and Iron Men: Naval Modernization in the Ottoman Empire, Russia, China and Japan from a Comparative Perspective, 1830-1905 (Yüksek Lisans Tezi, Boğaziçi Üniversitesi, 2009). Yazarın konuyla ilgili bir kitabı var: From the Sail to the Steam: Naval Modernization in the Ottoman, Russian, Chinese and Japanese Empires 1830-1905 (Saarbücken, Lambert Academic Publishing, 2010).

"19. yüzyıl dünya tarihinde deniz gücünün altın çağıydı...Makineleşen savaş filolarının katlanarak artan stratejik hareketliliği ve ateş gücü sayesinde Batı devletleri [sic] 1815 yılında dünya topraklarının %35'i oranındaki hakimiyet oranını 1914 yılında %85'e çıkartabilmişlerdi...19. yüzyıl dünyasında Osmanlı İmparatorluğu da taşıdığı büyük güç sıfatını koruyabilmek için kendi deniz kuvvetlerini sürekli yenilemek üzere çaba göstermiştir. Bu çaba Sultan Abdülaziz'in saltanatı sırasında dünyanın dördüncü büyük zırhlı filosunun kurulması ile doruğa ulaştı. Ne var ki...93 Harbi'ni izleyen 20 yıl içerisinde bu devasa filo adeta eriyip yok oldu." [1]

1853
'de Sinop Savaşı'nda Ruslar Osmanlı Donanması'nı yok ettiler: Amiral Pavel Nakhimov filosunu büyük bir maharetle yönetti. Bu savaş yelkenli gemilerle yapılan son büyük deniz savaş sayılsa da her iki tarafta buharlı küçük savaş gemileri vardı. Kırım Savaşı'nda Fransız Lave sınıfı floating battery'ler başarılı olunca, özellikle Kinburn Savaşı'nda, bütün büyük donanmalar yelkenli savaş gemilerinin zırhlı buhar makineli savaş gemileriyle yenilemeye başladılar.

"Buharlı gemi emperyalizmin en önemli silahlarından birisi olarak böylece [buharlı gemiler sayesinde Batı donanmalarının küresel erişim kazanmaları] ortaya çıktı. İlk buharlı gemiler her ne kadar asker sevkiyatında ve geleneksel muharebe birimleri olan yelkenli kalyonları yedekleme işlerinde vazgeçilmez olsalar da, yeterli miktarda silah taşımalarını engelleyen çarkları yüzünden en fazla filo destek üniteleri olarak kalmaya mahkum olmuşlardı. Bu durum 1840'larda uskurun icadi ile değişti." [2]

İlk uskurlu kalyon Fransız donanmasına 1850 yılında katılan Napoléan oldu. Ünlü Fransız deniz araçları tasarımcısı Henri Dupuy de Lôme tarafından tasarlanan bu savaş gemisinin yelkenleri de vardı ve ahşaptı. Kırım Savaşı'nda tüm dikkatleri üzerine çekmişti.

"Buhar makinesinin savaş filosunu dönüştürmesinin ardından gelen ikinci adım, gemilere metal zırh kaplanması idi...Ancak yangın mermilerinin yaygın kullanıldığı Doğu Asya'nın aksine, Avrupa sularında genel norm som demir gülleler kullanmak olduğundan gemi zırhlanmasına ihtiyaç duyulmamıştı. Bu durum 1822 [3] yılında Fransız ordusundan Albay Paixhans'ın yangın mermisi atan ağır bir top üretmesi ile değişti."

"1859 yılında tamamlanan [Fransız] Gloire, tarihin ilk açık deniz zırhlı muharebe gemisi idi ve 36 top taşımaktaydı. Gövdesi ahşap üstüne demir kaplama idi."

"...İngiliz donanmasından bir Kırım Savaşı gazisi olan Albay Cowper Coles ise çapları ve boyları giderek büyüyen topların makul boyutlarda bir gövdeye nasıl yerleştirilecekleri sorununa 1862 ylında döner top kulesi ile etkili bir çözüm geliştirdi. Top kulesi ayrıca yelkenin de
kesin sonunu getirmiştir...1873 yılında genç İtalyan donanması için kızağa konulan Duilio ve Dandolo [4] zırhlıları iki adet top kulesinde toplam dört adet 17 pusluk top taşıyor, çelikle güçlendirilmiş bir zırh kuşağı ile korunuyor ve hiçbir yelken taşımıyorlardı. Onların inşası ile beraber modern zırhlı savaş gemileri çağı kesin olarak başladı. Artık deniz gücü olmak zırhlı sahibi olmak ile belirlenecekti." [5]

1830 Londra Antlaşması ile Yunanistan bağımsızlığını kazanıp barış geldiğinde Osmanlı donanması tükenmiş durumdaydı:
* Napolyon'un 1798 Mısır seferinden beri süregelen aralıksız savaşlar,
* Navarin Savaşı'nda (1827) uğranılan çok ağır kayıplar,
* Yunan ayaklanması nedeniyle çok önemli olan Rum leventlerin atılması.

"Barışın tesis edilmesiyle beraber Sultan II. Mahmud donanmayı tekrar ayağa kaldırmak için harekete geçti. Bu yenileme programının üç temel amacı kaybedilen gemilerin yerine en son teknolojik sistemde yeni birimler koymak, mürettebat kıtlığı sorununa çözüm getirmek ve kifayetlerini yükseltmek ve en önemlisi, donanmanın idaresini merkezileştirip subayları profesyonelleştirmek olarak özetlenebilir.

Osmanlı İmparatorluğu'nun hem gemi yapımı için elverişli malzemeler açısından zenginliği hem de ... Tersane-i Amire'nin kifayeti özellikle yabancılar tarafından sık sık dile getirilmiştir." [6].

Mahmudiye, Haliç'teki Tersâne-i Âmire tarafından 1829'da yapıldı ve 1875'e kadar kullanıldı. Uzunca bir süre süre için dünyadaki en büyük savaş gemisiydi.

Görünüşe göre Osmanlılar'ın
iyi amiralleri ve denizcileri pek yoktu, ama yelkenli savaş gemisi yapmasını iyi biliyorlardı: 

"Mahmudiye (1829), ordered by the Ottoman Sultan Mahmud II and built by the Imperial Naval Arsenal on the Golden Horn in Istanbul, was for many years the largest warship in the world." [7]


Bozuk ilişkiler nedeniyle İngiltere ve Fransa'dan teknoloji alamayan Osmanlı İmparatorluğu Amerika  Birleşik Devletleri'ne yöneldi:

"Yetenekli gemi yapımcısı Foster Rhodes Kaptanıderya [sic] Çengeloğlu Tahir Paşa'nın koruması altında birçok gemi inşaat etmiş, ayrıca buhar gücünün Osmanlı donanmasına girişine büyük katkıda bulunmuştur...Yerel inşaatlar Foster Rhodes'in buharlı gemi inşaatı için düzenlediği Aynalıkavak Tersanesi'nde gerçekleştirilmişlerdi.


Osmanlı donanmasında ilk buharlı filotila 1848 yılında inşa edilen dört adet Taif sınıfı [8] yandan çarklı fırkateyn ile kuruldu...1851 yılında Mısır Hıdivi [sic] Abbas Paşa tarafından Sultan Abdülmecid'e hediye edilen 22 toplu Muhbir-i Sürûr fırkateyni ise Osmanlı donanmasının ilk uskurlu savaş gemisi oldu.

Donanma için insan gücü kıtlığını çözmek ise gemi inşaatı kadar kolay olmadı...mürettebat kıtlığı sorunu hiçbir zaman tam anlamıyla çözülememiştir.

1845 yılında donanma ıslahatını yürütmek içim kurulan Meclis-i Bahrî'nin çalışmaları 12 Mart 1867 tarihinde Tersâne-i Âmire ve Donanma-i Hümayûn iaderelerinin birleştirilmesi, Kaptanıderyalık [sic] makamının ilgası ve Bahriye Nezareti'nin kurulması ile sonuçlandı." [9]

Görünüşe göre Mekteb-i Bahriye 1851'de Heybeliada'da açılıyor. Ayrıca:
 
"...Meclis-i Bahrî''nin 1853 tarihli rütbe reformu ile deniz subaylarının rütbeleri açık ve net bir hiyerarşi ile yeniden düzenlenmiştir." [10]

Mesudiye, Aralık 1875'de hizmete girdi ve 13 Aralık 1914'de İngiliz B11 denizaltısı tarafından Çanakkale'de batırıldı.

Osmanlılar, Kırım savaşı sonrası çağa ayak uydurmak için çok sayıda savaş gemisi yaptırdılar. Örneğin İngiltere'den satın alınan ve 1875 yılında teslim alınan Mesudiye "ironclad" için:

"..hizmete girdiği sırada dünyanın en büyük savaş gemisiydi..." [11]

deniyor. Bu iddia doğru olmayabilir, ama muhtemelen aynı zamanda sipariş edilen ama teslim edilmeyip İngiliz donanmasına katılan savaş gemileri için ArGe masraflarını Osmanlı hükümeti yüklendi!

"İki yüzden fazla İngiliz ustabaşı ile kalifiye işçi gerekli teknik deteğin sağlanması için istihdam edilmekteydi. Tersâne-i Âmire imparatorluğun en büyük sanayi kuruluşu haline geldi.

Ne var ki, Osmanlı İmpaeratorluğu'nu birinci sınıf bir deniz gücü haline getiren bu olağanüstü atılım ekonomik olarak çok ağır sonuçlara yol açtı....Silahlanma programı ancak kontrolsüzce alınan dış kredi ile yürütülebiliyordu ki bu borçlanma, 1873 küresel finans krizi ardından 1876 Osmanlı moratoryumuna yol açacaktı." [12]

"1876 yılında Aziziye zırhlısına atanan Mülazım Süleyman Nutkî, savaş filosunun bu en güçlü üyelerinden birinde düzen ve disiplin yerine noksan mürettebat, baştan savma talim ve alaylı-mektepli olarak ikiye bölünmüş, birbirinden nefret eden bir subay kadrosu bulunca şaşırmştı. Ne yazık ki bu resim dış kredi ile kurulmuş etkileyici zırhlı filosunun ardında yatan esas görüntüyü yansıtmaktaydı...Rusya Karadeniz'de savaş filosu kurmaktan men edildiği için '93 harbi (1877-78) esnasında Osmanlı donanmasın karşısında bir avuç mayın gemisi ve silahlandırılmış ticaret gemisi haricinde bir güç bulunmuyordu. Bu duruma rağmen sonuç tam bir fiyasko oldu...Halbuki Osmanlı donanması mevcut gücünün yarısıyla bile hamlede bulunsa yapacağı bir çıkartma ile Balkanlar'da ilerleyen Rus ordusunun ikmal hattını kesip büyük bir zafere imza atabilirdi.

Maliyeyi iflasa sürükleyen donanma programından alınan bu olumsuz sonuç hem yönetici kesimde hem kamuoyunda büyük infiale yol açtı. "Donanma istemezük!" solganı duyulan yaygın tepkiyi ifade etmekteydi. Sultan II. Abüdlhamid saltanatında Osmanlı imparatorluğu deniz gücü olmak iddiasını kesin olarak kenara koydu. Artık öncelik savaş filosuna değil istihk
âmlar, mayınlar ve torpil gemilerine dayalı sahil müdafaa stratejisine verilecekti." [13]

"Ancak kıyı savunmasında da aşırıya kaçılarak çekirdek bir savaş filosunun olsun korunamaması neticesinde, Ege Denizi'nin savunması aşındı ve Balkan Savaşları'nda Yunanistan'ın Ege adalarını ele geçrimesine engel olunamadı." [14]

Bence Osmanlılar'ın yarım yüzyıla yakın bir süre donanmaya çok büyük kaynak ayırıp çok az sonuç almaları "akılsızca" silahlanmaya çok güzel bir örnek. Doğru dürüst yüksek okullar açmadan, hiçbir ArGe merkezi kurmadan "şark kurnazlığı" ile kestirme yollardan ilerlemeye çalışmak çok büyük bir hata. Savaş gemileri güçlü bir donanmanın görünen yüzü, ama bunları etkin kullanabilecek yöneticiler ve subaylar olmadan ve sürekli dış borçla mühendislik satın alarak ne elde edilebilir? Osmanlı hükümetleri donanmaya bu kadar kaynak ayırırken tam olarak ne öngörmüşlerdi? Bu kadar uzun bir süre bu kadar ölü bir yatırım yapmakta ısrar edilmesine şaşırmamak elde değil. Muhtemelen Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruyup çökmesinde bu "akılsızlığın" ciddi bir etkisi var.


* Emir Yener, "Osmanlı Donanmasında Buhar ve Zırh Devrimi 1830-1876", Toplumsal Tarih, Tarih Vakfı, Haziran 2010, s.54-60

[1] s.54
[2] s.55
[3] Wikipedia'daki Paixhans Gun maddesinde 1822-3 yılları ve General rütbesi belirtiliyor.
[4] Wikipedia'da bu savaş gemileri Caio Duilio ve Enrico Dandolo olarak görünüyor.
[5] s.56
[6] s.57  
[7] Wikipedia'da Mahmudiye maddesi.
[8] Türkçe Wikipedia'da Mecidiye Sınıfı diyor: Dağılma dönemi Osmanlı donanması.
[9] s.57  
[10] s.58 
[11] s.59. Wikipedia'da Ottoman battleship Mesudiye maddesinde "she was the largest casemate warship ever constructed...at the time was considered one of the most powerful warships in the world." deniyor.
[12] s.59
[13] s.60
[14] s.60

Friday, November 5, 2010

Image retrieval with PHP

I developed a Flickr.com related project for an STB. The clients display the "Interesting Photos", allow search and full screen viewing, etc. The server-side coding is done with the PHP. Due to security issues the STB doesn't allow direct access to the outside world. As I didn't want to first download and then serve the images, I needed a method to serve the JPEG images directly. I found the small img.php file listed below works flawlessly:


The key point is not inserting anything outside the PHP block: let the file starts with the "<?php" and ends with the "?>".

Then, the STB clients simply prefix the requested image URL's with "img.php?url=" like this:

img.php?url=http://farm4.static.flickr.com/3587/3617423550_c6c6923569.jpg

Enjoy...